Uşak Eşme Karacaömerli Köyünde 1961 yılanda dünyaya gelen Hasan Peker İlkokulu bu köyde bitirdikten sonra ortaokulun 1 ve 2’nci sınıfını Eşme ilçesinde, 3’ncü sınıfı ise Uşak Merkez Ömer Bedrettin Ortaokulunda okudu. 1976 yılında Uşak Lisesine başlayan Peker 1979 yılında buradan mezun oldu. Hayatında bir çok sektörde hem esnaflık hem de işçi hem de yönetici olarak çalıştı. Sonrasında emekli olan Peker emekliyken de çalışmaya devam etti ancak 2017 yılında iş hayatına son verdi. Peker kendisini “Emekli ve Muhalif” olarak tanımlıyor. Evli olan Peker biri erkek biri kız olmak üzere iki çocuk babası.
Peker, köyde büyümenin köylü çocuğu olmanın, dağlarda gezmenin, çobanlık yapmanın da etkisiyle dağcılığı ve doğa yürüyüşüne ilgi duyduğunu ancak bir disiplin olarak yürüyüş yapmaya 2017 yılından sonra özellikle sosyal medyadan etkilenerek karar verdiğini söyledi. Ancak Peker 2009 yılında geçirdiği bir kaza sonucunda bir dizini hiç kullanamaz hale gelmişti. Uşak’taki yürüyüş gruplarına haber gönderen ve durumunu anlatan Peker’e kimse hayır demiyordu ama farklı bahaneler öne sürülerek gruplara kabul edilmiyordu. Ancak Peker’in bir arkadaşı 2018 yılında Uşak Trekking Kulübünün Kurucusu Ümran Dokur’a ulaştı o da Peker’i kabul etti. Peker, Dokur ile arasında geçen konuşmayı şu şeklide anlattı: “ Ümran Hanımı aradım engelli olduğumu sol dizimin bükülmediğini söyledim yürüyüp yürüyemeyeceğimi sordum. O günden beri Ümran Hanıma çok minnet duyuyorum. Dedi ki: ‘Hocam henüz tanışmıyoruz, parkuru denemeden bilemeyiz buyurun deneyelim, biz elimizden gelen yardımı yaparız.”
“DOĞANIN VERDİĞİ İYİLEŞTİRME DUYGUSU TUTKUYA DÖNÜŞTÜ”
Ümran Dokur’un davetiyle ilk yürüyüşünü Banaz Karaköse Göleti’nin etrafında gerçekleştiren Peker yürüyüş öncesi olağanüstü heyecanlıydı ilk yürüyüşünde kar yağışıyla karşılaştı. Burada yürürken aynı zamanda bitkiler toplayan Peker onları boyadı ve sergiledi. Peker’i o günde sonra durdurmak pek de mümkün olmadı. Ancak Peker ilk önceleri böyle düşünmüyordu birkaç defa yürüdükten sonra hevesini alıp yürüyüşü bırakacağını hissediyordu. Peker kendisini bir dağcı yapan motivasyonu ise şu şekilde özetledi; “ Doğayla uyum, doğanın verdiği haz, doğanın verdiği iyileştirme duygusu bende bir tutkuya dönüştü 2018 yılından beri aralıksız yürüyorum”
“BUNDAN SONRAKİ KADERİMİN NE OLACAĞINI BİLEMEM AMA NE OLURSA OLSUN İÇİNDE YÜRÜMEK VE DAĞA TIRMANMAK OLACAK”
Engelli olmasına rağmen hiçbir engeli olmayan vatandaşların bile yürümekte çok zorluk çektiği rotaları başarılı bir şekilde yürüyen Peker bunu nasıl yaptığını ise şu şekilde anlattı: “ Öncelikle şunu söyleyeyim örneğin 3 kilometrelik bir yokuşu çıkarken normal bir insan 3 birin enerji harcıyorsa ben 4-4,5 birim enerji harcayarak bu işi yapıyorum çünkü ben onlar gibi düz adım atamıyorum bir adım atıyorum diğer ayağımı onun yanın getiriyorum, inerken de aynı problem çıkarken de. Özellikle inerken çok daha fazla zorlandığımı ifade edeyim. İnsanların zor dediği bu parkurları tamamladıkça kendimde bir özgüven ve doğa tutkusu pekişti. Nietzsche’den bir cümle ödünç alarak bunu ifade edeyim; ‘Bundan sonraki kaderimin ne olacağını bilemem ama ne olursa olsun içinde yürümek ve dağa tırmanmak olacak’”
HASAN PEKER, HASAN DAĞI’NIN ZİRVESİNDE HAYATINI ETKİLEYECEK KARARI VERDİ: “BUNDAN SONRA BENİM MEKANIM DAĞLAR”
Peker için gün geçtikçe Spil Dağı, Murat Dağı gibi nispeten yüksek dağların zirvelerine tırmanmak bir antrenman yürüyüşüne dönüştü ve Peker Aksaray’da yer alan Hasan Dağı tırmanışı için hazırlanan gruba katıldı. Peker o süreci şöyle anlattı: “Ümran Hamına sordum çıkabilir miyim diye, ağabey senin yapamayacağın hiçbir şey yok dedi sağ olsun. Bu arada yüksek dağa tırmanacak hiçbir ekipmanım yok. Çadırım yok, uyku tulumum yok, matım yok, kazmam yok, kramponum yok ama sağ olsun Uşak’taki beni seven dostlarım seferber oldular, birisi çadırını verdi, biri uyku tulumunu verdi, bir başkası kazma verdi, bir başkası krampon verdi. Topladık eşyaları ve Suat Hayri Cabar Hocayla birlikte 2 kişi olarak Uşak’tan bindik otobüse Hasan Dağı’na gittik. Yıl 2018 Aralık, kış, diz boyu kar, 3268 metrelik devasa Hasan Dağı’na yola çıktık. Tabi Suat Hocam olmasa olmazdı, ona güvenerek yola çıktım, sağ olsun o da beni sahiplendi, yanında topal bir adam değil de, engelli bir adam değil de normal sportif bir varmış gibi davrandı hep, müthiş saygılı bir şekilde. Tabi o tecrübeli bir dağcıydı, yüz küsur insanla birlikte zirve tırmanışını gerçekleştirdik. Evet çok zordu, korkunç zordu, bir ara artık zirveye 100-150 metre kalmıştı ama bende enerji bitmişti, Suat Hocam dedi ki istersen kenarda bekle, daha arkalarda insanlar var dinlenir kendinde güç bulursan onlarla beraber gelirsin. Ben biraz dinlendim tekrar devam ettim ve Suat Hocalarla birlikte zirve yaptım. Müthiş bir duyguydu, diz boyu karda bata çıka 3268 metrelik bir zirveye çıkıyorsunuz, hava soğuk eksi bilmem kaçlarda. İşte bundan sonra dedim ki artık benim mekanım dağlar."
500 KİLOMETRELİK EFELER YOLUNU ŞİMDİYE KADAR SADECE 2 TÜRK YÜRÜYEBİLDİ
Uzun yürüyüş anlamında da ciddi başarılara imza atan Peker İzmir ili sınırları içerisinde yer alan 500 kilometrelik Efeler Yolunu yürüyen ve bunu pasaportuna işletip altın mührü alabilen 2 Türk’ten biri oldu. Yeğeni Hakkı Peker ile 2024 yılının Ekim ayında bu yürüyüşü gerçekleştiren Peker, engelli bir insanın neler yapabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Peker, parkur hakkında bilgiler verirken parkuru nasıl tamamladıklarını da şu şekilde anlattı: “ 500 kilometreyi 31 günde tamamladık. Aslında 27 etaptan oluşan bir yol, normalde 27 günde bitirilebilecek bir yol ama arada biz ufak dinlenmeler yaparak 31 günde tamamladık. Bu yolu Türkiye’de yürüyen Türk olarak tamamlayan ilk kişileriz. Bizden önce bir Rus ve bir Ukraynalı çift yürüdüler, onlar parkuru 45 günde tamamlamışlar.
“PASAPORTUNA ALTIN MÜHÜR VURULAN BAŞKA TÜRK YOK”
Burası bir proje zaten günlük ortalama 18 kilometre yürüdük. 27 etaptan oluşan bir yoldu. Burada yolu düzenleyen proje sahipleri, Ege Üniversitesi Hocaları Prof. Özgür Özkaya ve ekibi bizi bitişte, Meryemana’da karışladılar. Efeler yolunda pasaport uygulaması var, isteğe bağlı bir şey, biz tabi ki yürüdüğümüzü belgelemek için pasaportumuzu aldık. Her köyde pasaportunuza mühür vuruluyor, 27 köyde mühür vuruluyor, yolu tamamladığınızda 28’nci mühür olarak Özgür Hoca ve ekibi pasaportunuza altın mühür vuruyor. Pasaportuna ilk altın mühür vurulan Türkler biziz. Hâlâ daha bu mührü alabilen olmadı.”
“BİR GÜNDE 55 KİLOMETRE YÜRÜDÜ”
Peker bir günde hiç ara vermeden gerçekleştirdiği en uzun yürüyüşünü ise şöyle anlattı: “ Kızılhisar köyünden başlayıp Murat Dağı Hamamlar Bölgesine kadar 55 kilometrelik bir yolu durmaksızın yürüdük. Tabi durmaksızın derken arada verdiğimiz 15-20 dakikalık molaları saymıyorum. Ondan önceki bir denemem de 45 kilometreydi. Sonrasında Kızılhisar Köyünden Şahin ve Ömer isimli arkadaşlarımızla akşam ezanında çıkıp öğleyin saat 13:00 gibi Murat Dağı Hamam Bölgesine ulaşmıştık. Yaklaşık 17-18 saatte 55 kilometre yürüdük.”
“ÖRNEK ALDIĞIM ENGELLİ ARKADAŞLARIM VAR”
Peker engelli olmasına rağmen bu denli zor yürüyüşleri hangi motivasyonla başardığını ise şu şekilde anlattı; “ Benim örnek aldığım engelli arkadaşlarım var. Örneğin Kayseri’de Mustafa Kılıçarslan diye avukat bir arkadaş var, 2 koltuk değneğiyle Ağrı’ya da çıkıyor, Erciyes’i otobana çevirmiş inip çıka çıka, çıkmadığı dağ yok. Kendisiyle henüz tanışamadım ama profilini biliyorum. Aksak yürüdüğümü görünce ilk önce geçmiş olsun ne oldu diye soruyorlar. Diyorum ki ben engelliyim tabi o zaman bakış değişiyor, özellikle yüksek dağlarda hayranlık ve taktirle bakmaya başlıyorlar. Sonra hemen bana Mustafa Hoca’dan bahsediyorlar. O çok daha sportif, başka spor dallarında da dalgıçlık vs. yapıyor. Yine Antalya’da doğuştan engelli bir arkadaş var onunla da Afyonkarahisar Sultan Dağı Gelincik Zirvesi vardır çok zorlu bir tırmanıştır o tırmanışta tanıştım.”
“ORMAN BANYOSUNUN TADINA VARAN BİR DAHA ONDAN KOPAMAZ”
Peker hiçbir engeli olmayıp da evinde hareketsiz bir yaşamı tercih eden vatandaşlara da şu tavsiyelerde bulundu: “Hareketsizlik çağımızın hastalığı ne yazık ki insan rahata çok kolay alışıyor, benim yaptığım iş ise bir fedakarlık, bir çaba gerektiriyor. İnsanlar şunun tadına varırsa… doğa insanı iyileştiriyor. Eğer doğanın o iyileştirme duygusunu tadabilirlerse, onun tadına bir varılırsa zaten kopması mümkün değil. Ben o arkadaşlara diyebileceğim şey gidin bir ormanda 1 saat yürüyün, kendinizi nasıl hissedeceksiniz. İlla tırmanma değil, biz buna orman banyosu deriz, bir orman banyosu yapın 1 saat, inanın kendinizi o kadar enerjik, o kadar sağlıklı ve dinç hissedeceksiniz. Elbette ki patikalarda yürürken şöyle bir yönü var: Ekonomik yaşamdan politik yaşama kadar bir sürü dert, bir sürü sıkıntı sizi geriyor. Evde oturup televizyon izlerken bundan kurtulma şansınız yok, bazen kitap okurken biraz uzaklaşıyoruz ama yeterli değil. Dağda, patikada yürürken doğanın o bol enerjisi, ormanın iyileştirici gücü. Patikada düşme korkusuyla yürümeye konsantre oluyorsunuz ya.. Kafa boşalıyor, sizleri geren o sıkıntılardan bir saatliğine, iki saatliğine de olsa unutuyorsunuz, işte o unutma o boşalma anı sizi şarjı biten telefonun yeniden şarj eder gibi şarj oluyorsunuz ve işinize gücünüze çok daha enerjik yaklaşıyorsunuz. Akşama kadar oturan insan akşam yatağa girdiğinde rahat uyuyamaz zaten vücut oturma yatma pozisyonunda ama yürür gelirseniz, bir fiziki enerji harcayıp yattığınız da çok rahat uyursunuz. Bu uyku da sizin dinlenmenizi sağlar. Öbür türlü elinizde kumanda 3 saat televizyon izledikten sonra yattığınızda siz dinelemezsiniz, rahat uyuyamazsınız, derin uykuya girip dinlenmeyi sağlayamazsınız.”